Türkiye'nin en genç arıcılarından biri ve bölgenin en büyük arı ürünleri üreticisi olan Balkan Bal Evi, 2006 yılında Emrah AKOL tarafından kurulmuştur. Emrah AKOL Trakya Bölgesi Kırklareli Çağlayık Köyü Istranca Kuşağında bulunan arı çiftliği ile başta "Meşe Balı" ve arı ürünleri üretimi yapmaktadır. Meşe Balı'nı başta Karadeniz Teknik Üniversitesi daha sonra Hacettepe Üniversitesi ve Marmara Orman Araştırma Enstitüsü ile birlikte arı çiftliğinde çalışmalar ve analizler gerçekleştirmiştir. Balkan Bal Evi, geleneksel yöntemler ile herhangi bir ısıl işleme maruz kalmadan kovandan sofraya taşıdığı ham balların satışını Kırklareli/Merkez "Balkan Bal Evi" dükkanında, www.balkanbalevi.com internet sitesi üzerinden gerçekleştirmektedir. Balkan Bal Evi "Ham Meşe Balı"nın yanı sıra; Meşe Propolisi, Polen ve Balkan Mix karışım kürlerinden oluşan ürünlerin üretimi ve satışını yapmaktadır.
Bizim Arıcılık Hikayemiz
Merhaba, ben Emrah Akol.
Sizlere arıcılık serüvenimi kısaca anlatacağım.
Çiftçiliğin yanı sıra arı yetiştiriciliği de yapılan bir köyde doğdum. Köyümde arıcılık, el yapımı sepet kovanlarda geleneksel yöntemlerle yapılıyordu. Benim arılarla ilgili hatırladıklarım ise beş ya da altı yaşlarımdayken başlıyor. Köyümüzün içindeki çeşmeye gelen arıları, onlar su içerken yakalar; bir şişeye koyar ve sonra sepet kovanlarımızın içine salardım. Çocuk aklımla arılara iyilik yaptığımı düşünürdüm. Her kovanın bir kraliçesi olduğunu, her işçi arının sadece kendi kovanınca kabul gördüğünü nereden bilebilirdim.
Başka çocuklara pek benzemezdim. Arılara ilgi duyardım. Arıcılık yapan büyüklerimin yanında durup onları izlerdim. Ufak tefek işlerinde onlara yardım edebilmek beni mutlu ederdi. Bahar gelince hangi çiçeğin ne zaman açacağını bilirdim. Çiçekleri koparmak yerine, arıların çiçekler üzerindeki polenleri toplamasını izlerdim. Arıların bal toplama telaşıyla uçuşmalarını seyretmek bana keyif verirdi.
Ortaokul üçüncü sınıfa geldiğimde; arılara olan sevgim ve ilgim bütün köy tarafından bilinir olmuştu. Köyümüzde arıların oğul verme dönemi Nisan aylarının ortasında başlar. Rahmetli Hüseyin Amca, benim arılara olan tutkumu bildiğinden bana bir oğul verdi. İşte arıcılık serüvenim, ben ortaokul üçüncü sınıftayken; Nisan ayının ortalarında başladı.
Bir arı kovanımın olması beni çok mutlu etmişti. O kadar çok sevindiğimi gören Osman Amca da bana bir oğul verdi. Kovanlarım iki tane olmuştu. Birkaç gün sonra dayım Hüseyin Eti de bana kovan verince arılarım üç tane oldu. Kendime ait üç kovan arım vardı artık benim. O kadar mutluydum ki okuldan gelir gelmez hemen arılarımın yanına giderdim. Onlarla ilgilenmek bana tarif edemeyeceğim bir keyif verirdi. Gece rüyalarımda bile arılarımı görür olmuştum. Yapacağım mesleğin ne olacağına o zamanlar karar verdim. Ben bir arıcıydım artık ve en sevdiğim işi, arıcılık yapmayı istiyordum.
Haziran ayında teyzemin oğlu evlenecekti. Düğünü İstanbul’da yapılıyordu. Eniştemin yaklaşık kırk tane kovanı vardı ve teyzemle İstanbul'a düğüne gidecekleri için arılarla ilgilenecek birini arıyordu. 40 kadar arıları vardı. Eniştem, eğer üç gün arılara bakıp ilgilenirsem bu üç gün içinde çıkacak oğulları alabileceğimi söyledi. Teklifini hemen kabul ettim. Üç gün boyunca sabah gidip akşama kadar arılarla ilgilendim. Fakat pek fazla şanslı sayılmazdım. Bu üç gün içinde sadece bir tane oğul çıkmıştı. Olsun, yine de çok mutluydum çünkü arılarımın sayısı dörde çıkmıştı. Birkaç gün sonra ormandaki bir ağacın kovuğunda bir arı kolonisi daha bulduk. Arıcılıktaki ilk kışıma beş kovan arıyla girdim.
Arılara ve arıcılığa ilgim fazlaydı. Arıcılıkla ilgili bulabildiğim kitapları okuyor, arıcıların sohbetlerini dinliyordum. Yeni şeyler öğrendikçe bunları kendi arılarım için nasıl kullanabilirim diye düşünüyordum. O kış, modern bir kovan almaya karar verdim. Param vardı; çünkü bayramlarda topladığım harçlıkları biriktirirdim. Annem de o paralardan iki tane çeyrek altın yaptırmıştı. O altınları bozdurup modern bir kovan almaya karar verdim. Dün gibi aklımdadır; iki çeyrek altın 70 lira ediyordu. İki çeyrek altınımı bozdurursam bir tane modern kovan alabiliyordum. Oysa şimdi bir çeyrek altın bozdurup iki ya da üç tane kovan alınabiliyor.
Modern kovan almaya gittiğim dükkanın sahibi Tülay Abla, benim altınlarımı bozdurup kovan almamdan ve arıcılığa olan sevdamdan çok etkilenmiş olmalı ki bana az kullanılmış beş tane modern kovan hediye etti. Çok sevinmiştim; bir tane alabilecekken altı tane modern kovanım olmuştu. Bahar geldiğinde çıkan oğullarla modern kovanlarımın hepsini yeni kolonilerle doldurdum. Artık modern arıcılık yapmaya başladığımı düşünüyor ve seviniyordum.
Liseye geçince mecburen köyden ayrılıp şehir merkezine gittim. Arılarımla sadece hafta sonları ilgilenebiliyordum ama her gün okuldan çıkınca evi arıyor; evdekilere arılarımın durumunu soruyordum. Arıcılık konusunda yazılmış bulabildiğim tüm kitapları tekrar tekrar okuyordum. Her fırsatta arılarıma koşuyordum. Lise birinci sınıfı bitirdiğimde; 6 tanesi modern, 8 tanesi sepet kovan olmak üzere 14 kovan arım olmuştu. Lise sona geçtiği yıl ise 30 tane kovan sahibiydim ve artık azar azar da olsa sattığım ballardan para kazanmaya başlamıştım. Kazandığım tüm parayı arılarıma harcıyor; arıcılık gerekli olan malzeme ve ekipmanları alıyordum. Bir yandan da kovanlarımın sayısını çoğaltmaya uğraşıyordum. Üniversiteyi kazandığım yıl 50 kovan arım vardı.
Bilirsiniz arı soktuğu zaman vücudun o bölgesi şişer. Hele bir de göz çevresinde bir yeri sokarsa gözlerin etrafı şişer ve göz kapanır. Böyle bir durumda pek çok insan sokağa dahi çıkmak istemezken ben şişip kapanmış gözlerimle üniversitedeki derslerime gidiyordum. Arkadaşlarım ve hocalarım benim bu hâllerimi başlangıçta komik ya da tuhaf bulurken zamanla alışmışlardı ve hiç yadırgamıyorlardı. Evde, okulda ve arkadaş çevremde artık Arıcı Emrah diye biliniyor, “Arıcı” diye çağrılıyordum. Bu arada üniversitede uluslararası ilişkiler okuduğumu söylemeyi unuttum.
Üniversite bittiğinde artık arıcılık konusunda bayağı ilerlemiştim. Sadece çevremde değil ilimiz genelinde hatta ülkemizin diğer bölgelerindeki arıcılar arasında tanınır olmaya başlamıştım. Arıları seviyorum. İşimi seviyorum ve hem arılarım için hem de arı ürünleri sattığım insanlar için doğru ve dürüst bir şekilde arıcılık yapmaya özen gösteriyorum. Arıcılık konusunda her zaman kendimi geliştirecek yeni bilgiler öğrenmek için çalışıyorum. Bugün eşimle birlikte 400 kovan arımız var. Eşim de benim gibi arıları seviyor ve işlerimizi beraber yürütüyoruz. Eşimle birlikte Balkan Eviʼni kurduk. Ülkemizin en büyük meşe balı üreticisiyiz. Aynı zamanda bölgemizdeki en önemli ana arı üreticilerinden biriyiz. Balkan Balevi markamız ile pek çok kişiye doğal ve sağlıklı arı ürünleri sunuyoruz. Hem dükkanımızdan hem de internet üzerinden insanlar bizim ürünlerimize kolaylıkla ulaşabiliyor. Yurt dışına da ürünlerimizi gönderiyoruz. Sadece ülkemizde değil, yurt dışında da tanınır hâle gelebilmek istiyoruz. Bu amacımızı gerçekleştirebilmek için önümüzdeki yıllarda ihracata daha çok yönelmeyi hedefliyoruz.
Balkan Balevi, sizlere daima doğal ve sağlıklı arı ürünleri sunar. Balkan Balevi ürünlerini tüketirken içiniz rahat olsun. Ürünlerimizde hiçbir katkı maddesi ya da kimyasal madde bulunmaz. Bütün arı ürünlerimiz laboratuvar analizleri yapılmış ve sağlıklı oldukları onaylanmış ürünlerdir. Balkan Balevi ürünlerini kendiniz için, çocuklarınız için, anne ve babalarınız için şifa olması maksadıyla aldığınızı biliyoruz. Bize her zaman güvenin. Çünkü biz hem sizleri hem de arılarımızı çok seviyoruz.
Her zaman sağlıkla kalın. hayatta en çok önem verdiğiniz şey sağlığınız olsun.
Emrah-Ceylin Akol